Meslek Örgütümüz Üzerindeki Baskılara Son Verilsin!

 

                Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyelerinin görevden alınmasına yönelik davanın son duruşması, 10 Kasım 2023’te görülmesi sonrası 30 Kasım’a ertelenmiştir.  Mahkeme hâkiminin belge eksikliğini kabul etmesi sonrası, avukatların bu eksikliklerin, kısa sürede tamamlanamayacağı uyarılarına rağmen kısa süreye ertelenmiştir. Bu durum olağan uygulamaların dışında olup karar duruşması olma ihtimalini yükseltmiştir.

                TTB; Anayasal bir kurumdur. Üyelerinin hakları ile beraber, mesleğin etik ilkelerini ve toplumun sağlık hakkını korumak, sağlık politikalarıyla ilgili fikrini kamuoyuyla paylaşmak kuruluşundan beri yasal görevidir.

 

                TTB, onlarca yıldır sadece yasal sorumluluğu gereği değil, vicdani, mesleki ve ahlaki sorumluluğu gereği bu görevini yerine getirmektedir. Görev güvencesi olan kamu kurumu niteliğinde bir örgüt ve hekimlerin örgütlü sesidir.

 

                Hekimlik insanlık tarihi kadar eski; değerleri, tüm canlılara olan sorumluluklarını kapsayan evrensel değerlerdir. Hekimlik mesleki etik ilkeleri eski çağlara kadar gider, ama bir o kadar da günceldir, kendisini günceller. Savaşa, çatışmalara, insana zarar veren, insan eliyle gerçekleştirilen her türlü olağandışı durumlara karşı durmak ve barış dilini kullanmak, hekimlerin etik sorumluluğudur. Dün nasıl tüm savaşlara, insanlığa karşı işlenmiş suçlara karşı durduysak bugün de başta Filistin olmak üzere tüm savaşlara karşı duracak; her zaman ve her türlü baskıya rağmen barışı savunacak, bunun için mücadele vereceğiz.

 

                TTB yöneticileri her zaman baskı ve otoriteye karşı cesaretle durmuş, 12 Eylül darbesi sonrasında da birçok hukuk dışı uygulamadan nasibini almış; değişik dönemlerde yaptıkları açıklamalar nedeniyle yargılanmışlardır. TTB kanununda yer alan “amaç dışı faaliyet” vurgusu da bu uygulamalar sonucu getirilmiş, meslek örgütlerini zapturapt altına almayı hedefleyen, otoriter anlayışların yansımalarıdır. Toplumsal sorumluluklarıyla etik değerlerini savunmaktan TTB defalarca yargılanmıştır. 1985’te dönemin TTB Başkanı Nusret Fişek “ölüm cezası hekimlik mesleği ile bağdaşmaz” diyerek idamlara karşı duruşunu göstermiştir.  Yine 2018 yılında dönemin TTB Merkez Konseyi tarafından “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklamaları yapılmış ve bugün bütün dünyada kabul edilen bir slogan haline gelmiştir. Bu tarihi yargılanmalarda TTB; barışı, demokrasiyi, sağlıklı yaşam hakkını, mesleğin evrensel etik değerlerini savunarak bu davaların hukuksuzluğunu ortaya çıkarmışlardır. TTB ve örgütsel bütünlüğü bu hukuk dışı baskı süreçlerini her daim dayanışma ve mücadele ile aşmıştır. Dün olduğu gibi bugün de tüm bu süreçlerde örgütümüzün en önemli gücü ve dayanağı hekimler ve onların meslek örgütü tabip odalarıdır.

 

                30 Kasım’da görülecek dava da, TTB’nin maruz kaldığı tarihi davalardan bir tanesidir ve tüm TTB Merkez Konseyi üyeleri görevden alınmak istenmektedir. Bu durum TTB’nin örgütsel bütünlüğüne ve seçimle oluşan yapısına müdahale anlamına gelmektedir. Hukuki yönü olmayan bu davanın amacı; kamuoyu önünde hekimlerin örgütlü gücü TTB’yi itibarsızlaştırma, suçlu ilan etmek için algı yaratma ve yargı eliyle TTB’yi dizayn etmedir. Siyasi otorite, muhalif gördüğü kişi, kurum ve kuruluşları gerekirse yargıyı da kullanarak ele geçirmeye çalışmaktadır. Bütün bunlar toplumun yargıya güvenini azaltmakta, toplum vicdanında adalet duygusunu zedelemektedir. TTB Merkez Konseyi hakkındaki davaname de hukuksal hiçbir gerekçesi iddia tarafından ortaya konamamış olan, muhalif tüm seslerin susturulmaya çalışıldığı hissi yaratan haldedir.

 

Bugün buradan bir kez daha sesleniyoruz: TTB Merkez Konseyi hakkındaki davaname bir an önce reddedilmeli ve TTB’nin demokratik yönetsel mekanizmalarına müdahaleden vazgeçilmeli, bu dava sona erdirilmelidir. Biz hekimler/ sağlık emekçileri, bilimi ve mesleki etik değerlerimizi; yani TTB’yi, tabip odalarımızı savunacağız: bunu sözünü sağlık ve demokrasi isteyen toplumun tüm kesimlerine bir kez daha veriyoruz.

 

                Demokrasiye, barışa sahip çıkmanın sağlığa sahip çıkmak olduğunu çok iyi biliyoruz. Bizlerle birlikte bugün burada dayanışma gösteren tüm emek demokrasi güçlerine bir kez daha teşekkür ediyoruz.

 

Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz!